26 Nisan 2016 Salı

BAHÇELER, ÇİÇEKLER, BÖCEKLER...

                   Doğanın epey canlandığı şu güzelim günler de kendi bahçemde oldukça işim vardı. Tek başına bahçeyle uğraşmak zor, Cemal adında bahçe işlerinde yardım aldığım biri var dünya tatlısı. O olmasaydı böyle güzel ve temiz bahçeye sahip olamazdım. Onun bahçeyi temizlemesi, toprağı bellemesiyle daha güzel bir görünümü oldu. Çim bir türlü başaramadığım birşey. onun için mutlaka su tesisatının olması ve her gün sulanması lazım.
                   Yine de içinde oturduğumuz, şehir çirkinliklerine kapımızı kapattığımız, renk cümbüşü içinde olan bahçemi çok seviyorum. Bu yıl bahçe sezonunu açmış  bulunuyoruz. Sizinle paylaşmak istedim bugün.






22 Nisan 2016 Cuma

Cuma Şükür Günü

                    Güzel bloglarımızdan  Çileksuyu  her cuma Fankufriday diye yazılar yazıyor. Ben de bayılıyorum bu yazılara. Benzer şekilde bugün ben de kendi haftamı değerlendirmek ve bir şükür yazısı yazmak istedim. Biliyorsunuz dinimizde cuma günlerinin özel bir yeri vardır. Bugün tüm haftaya dair şükürlerimi sunmak isterim Allah'a. Buna cuma şükrü  demek isterim . Tek bir güne ya da zamana sığdırmak istemem şükrümü ama bir yerden başlamak gerek.
                     Geçen hafta beklediğim sağlık sonuçlarım vardı. İyi neticeler aldığım için binlerce şükürler olsun , en başta bunu yazmak isterim. Sonrasında ailem, annem -babam, kardeşim, yakınlarım hep yanımda ve sağlıklı oldukları için şükürler olsun.


Büyük keyifle yaptığım taş boyamalarına,


Dostlarla masmavi denize bakarak içtiğimiz kahveye,


Upuzun sahil şeridi olan kasabamızda kalabalıktan uzak, huzurlu yollarında bisiklet sürdüğümüz için,


Huzurlu ve sanat dolu bir sınıfım olduğu için,


Birlikte olmaktan mutluluk duyduğum insanlarla soframızı paylaştığımız için, 



Böylesine güzel bir yerde işim olduğu için, doya doya yeşilin içinde gezdiğim için,


Bahçemde açan ilk güle,


Okuyabildiğim, kokusunu ve rengini gördüğüm için bu güzelliklerin,




İlk açan morsalkımlar, kiraz ağacım , çiçeklerim ve en önemlisi şehrin göbeğinde böyle muhteşem bahçeli bir evim olduğu için çok çok şükürler olsun.






















10 Nisan 2016 Pazar

Köyde Yaşam

                            Cumartesi şehirden sıkılıp köye kaçmış arkadaşımın evine gittik. Hep hayalini kurduğumuz şeyi gerçekleştirmiş biri olarak onu kıskanmadım değil. Ama elimizi kolumuzu bağlayan o kadar çok şey var ki. Sanki bunu başaranlar  yok , hep bahanelerimiz hazır. Bu yüzden bunu yapabilenler gözümde öyle büyüktür ki. 
Evi yıkık dökük bir haldeyken kendi başına öyle bir hale getirmiş ki inanamadım. Sonuçta hayatta oğluyla yalnız ve '' kadın başına '' . Ama kadınların gücüne hep inanmışımdır.
                          Bindiğimiz köy minibüsü virajlı yollardan ve köylerin içinden geçerek  Avcı Köyüne  bizi getirdiğinde hava oldukça bulutluydu. Arkadaşım bizi karşılayıp evine gittik.



                              Tam bir köy eviydi karşılaştığımız,  kendi başına boyamış tamir etmişti. Bembeyaz ev yeşilliklerin içinde çok güzel gözüküyordu. Bahçede kahvaltı masasını hazırladık hep birlikte. Arkadaşım bir kaç odun yakmıştı , köz olunca çayı da üzerine koyduk. Sabah saatlerinde o odunun kokusu beni yıllar önce gittiğimiz köyümüzün sabahlarına götürdü. Uzun bir kahvaltı sonrasında köyü gezmeye çıktık.

                      

                        Bahar ne güzel bir mevsim böyle. Güneş, açan çiçekler, yemyeşil  otlar , etrafta ki hayvanlar insana tüm sıkıntılarını unutturuyor. Güzel ağaçların altından geçtik, köy sokaklarında dolandık, bir dere gördük, yürüdük yürüdük...



                     






                 Bu çitin yanından geçerken Tarkovskinin şiirsel filmi  Zerkalo  aklıma geldi.  Filmde ki çitin üzerinde oturan kadını gördüm sanki. Filmde ki o sahne şöyledir : Çitin üzerinde oturan kadına doğru yaklaşan bir adamın gidişini seyrederiz . Sonra çitin kırılması ve arı vızıltılarını duyarız . Şöyle der adam :
              ’ Dinle, düştüm ve ilginç bir şeyler buldum. Şu köklere, şu otlara bak. Hiç bu bitkileri merak ettin mi? Şu bitkiler hisseder, bilir, hatta anlarlar… ağaçlar, bu fındık çalılığı…
-          O bir kızıl ağaç
-          Fark etmez! Biz etrafta koşuştururken ve basma kalıp konuşurken…
Bu içimizdeki doğaya güvensizliğimizden kaynaklanıyor. Her zaman bu şüphecilik, telaş ve durup düşünecek zamanımız yok! ‘

                Fark etmek için düşmek gerek gerçekten de. Başımıza birşey gelmesi  gerek!  Ve evet dibimizde duran şeylerin gerçekte ne olduğunu farkedemiyoruz;  ha kızıl ağaç ha fındık ağacı… Doğayı fark etmek, güvenmek, durup düşünmek… 




                     Uzun uzun, köy dışı yollarında yürüdük. Yorulduk ama ne güzeldi. Şimdi bir anı olan dünkü günü özledim bile. Daha çok kalıp otlara uzanmak, yalnızca doğanın sesini dinlemek isterdim.  



                          Uzak bir tepede siyah korkuluk tüm varlığıyla selamladı bizi. Rüzgarda yalnızlığından memnun gibi görünüyordu. Yanına gidemedik ama çok  sevdik onu. Aklım onda kaldı. Gece acaba karanlıkta ne yapıyordur diye düşündüm. 
                      Güzel bir günün sonunda kızımın saatlerce sevdiği evin köpeğinin fotoğraflarına bakmaya geldi zaman. Onun yavruları doğacak. Bir tane de Pelin istiyor. Ama bakabilir miyiz bilmiyorum. 

                             










Cuma Geldi

                                   Evet cuma geldi, yorgunluk da geldi hatta günlerdir süren baş ağrılarım da geldi. Bu hafta oldukça olums...