28 Aralık 2016 Çarşamba

Geçen Bir Yılın Ardından

                                    Yeni bir yıl geldi çattı bile. Yaş ilerleyince hüzün her geçen yıl ağırlaşıyor, anılar biriktikçe baskı yapıyor insana hele bir de kaybedilenler varsa kocaman delikler açılıyor insanın ruhunda. Her yeni yıl üzeri, her aralık ayında ki süsler püsler, pırıltılar , ışıltılar beni mutlu ediyor aslında.Bu tür kandırmacalar iyi ki var yoksa nasıl katlanır insan hayatın gri ve gerçek yüzüne. Aslında  hüzünlendiğim anlar çoğunlukta.. Geçmişe dair bilançoya bakarım tabi ki. Bu sene önemli hastalık, kayıp yaşamadım şükürler olsun ki.Doktor kapısını bu yılda çok aşındırdım ama olsun önemli sorunlar olmadığı sürece ne mutlu bize.  İçinde bulunduğumuz ortamı düşünmek istemiyorum. Kurduğum dünya da acıdan uzak yaşamaya çalışsam da olmuyor ama çoğunluk kendimi soyutlamaya çalışıyorum. Bir kızım var ve geleceğini düşündükçe daha da batıyorum dibe. Uzun vadeli düşünmemeye çalışıyorum.
                                  Neyse ,  şöyle geçmişe bakalım bir.  Geçen ocak ve şubat ayı benim için tatil demekti. Okulların 1. yarıyılının bitmesiyle daha önce oldukça uygun fiyata aldığımız Bilbao uçuşuyla başlayan gezimiz harika geçmişti. Beklediğimden de güzel yerler görmüştük. Farklı tatlarla tanışmıştık. Şu seyahatlar olmasa ne olurdu  psikolojim bilmiyorum..

                              

                                 Dönüşte okullar açılmış, kar kış burada da devam etmişti. Soğuk günlerde kendime harika bir uğraş bulmuş ve battaniye örmüştüm. Şimdiye kadar ilgimi çekmeyen örgü ile terapiye giriyorsam yaşlılık sınırına gelmişim demektir. Herşeyin bir zamanı var demek ki..


                                Görüntünün olası içeriği: iç mekan

                             Bu arada  gezilerimize yurt içi devam etmişiz. Gitmediğimiz bir yer olsun deyip haftasonu da olsa 10 saat gidip Kastamonu  gezisi yapmıştık. İyi ki de yapmışız, çok güzel bir seyahat olmuştu.Arkadaşlarla bu şehirde iki gün gezdik dolaştık. Kalesine çıkıp şehre baktık, geçmişe yaslanmış camilerini ziyaret ettik, el sanatları çarşısından hatıralar aldık, yöresel tatlara baktık.

                                        Görüntünün olası içeriği: ağaç, gökyüzü ve açık hava

                           Nisan ayının gelmesiyle bahçem canlanmaya başlamış bunu görünce bir post yazmışım, fotoğraflarını çekmişim. Daha sonra ki güzel günlerde dostlarla, akrabalarla uzun uzun oturduğumuz günlerimizin olduğu bahçemi hep sevmişimdir. Çünkü artık bahçeli evlerin kalmadığı, yüksek katlı apartmanların yapıldığı sokağımızda direnen bir kaç aileden biriyiz. Daha fazla bahçe de oturmak isterdim, iş hayatı olmasa bahçe işlerini kendim yapmak isterdim ama zaman her zaman ki gibi  hızlı geçti. Bahar , yaz , sonbahar derken işte yeni bir yılın arefesindeyiz.


                              

                     Mayıs gelince durmamışız yine kaçamak bir tatil daha yapmışız. Fethiye de cennet bir köşe de cennet bir otelde kalmışız. Çok iyi dinlendiğim üç gün olmuştu , buraya bayılmıştık. 10 saat otobüs yolculuğu yapmıştık, az kalmıştık ama buna değmişti.

                             

                     Mayıs, haziran derken temmuz gelmiş benim için tatil başlamıştı. Yine harika planlarımız vardı, biletlerimizi önceden almıştık, şükürler olsun ki bunları iptal edecek bir durumla karşılaşmamıştık. Uzun uçuşlar yapamadığım için yine Avrupa da bir yerlere gittik. Ama hiç bıkmam herhalde, Avrupa şehirleri birbirine benzese de hep gitmek ,gezmek , kafa dinlemek istiyorum. Avrupa şehirleri düzenli, kurallara uyanlar, güzel evler bahçeler, parklar tam bana göre. Hele köylerine bayılıyorum. Şehirlerde güzel kafelerde oturmak, müzeleri ,kaleleri gezmek, gece de bir konsere gitmek tam benlik. Hiç bıkmayacağım galiba bunlardan.  Geçen temmuz da da uzun süren İsviçre gezisi yapmıştık. Hele Alpler beni öyle mutlu etti ki. Heidinin evini bile bulduk İsviçre de.

                          

                  İsviçre seyahatinden sonra eve dönmüş,  yazı evimiz de dinlenerek geçirmiştik. Bol kitap okudum yine. Film, tv seyredemedim nedense. Devamlı balkonda oturdum. Arkadaşlarla küçük bir Karadeniz gezisi yapalım dedik, organize olup yerlerimizi ayarlayıp 3 gece Sinop'ta  3 gece İnebolu'da kaldık. Harika ve farklı bir yaz tatili oldu bizim için . İki kız arkadaşım , ben ve Pelin ile olaysız sorunsuz bir tatilimizdi bu. İnsan kendine uygun kişileri bulunca gayet iyi bir tatil gerçekleştiriyor. Birbirimize uymayan noktalarda empati ve özveri devreye giriyorsa her sorun atlatılıyor. Ortada özellikle kapris yoksa herşey çözülüyor bence. Çünkü artık çok genç değiliz ve herşeyi sorun yapabilecek durumdayız aslında. Tahammüllerimiz gençlikte olduğu gibi ucu açık değil. Ama bir yerlerde uzlaşma yolunu bulduk hep. Bu grubumla her zaman her yere gidebilirim.

                                      Görüntünün olası içeriği: gökyüzü, açık hava ve doğa



                                     Görüntünün olası içeriği: 1 kişi, ayakta, gökyüzü ve açık hava


                                   Görüntünün olası içeriği: ev, gökyüzü, ağaç ve açık hava
                               

                      Temmuz da ülkemizde gerçekleşen darbe girişimlerinin şokunu atlatıp yine aylar önceden ayarladığımız İtalya seyahatini ailece gerçekleştirdik. Tam on gün Floransa, Bologna, Roma, Pisa, Gaeta gezdiğimiz yerlerdi. Yine  müthiş bir gezi oldu, ailemle yaptığımız her seyahat çok güzel oluyor. Pelin de bizim tempomuza ayak uyduran bir çocuk oldu. Babasıyla didişmelerini duymazdan geldim hep. Bol yürüyüş, bol pizza ve dondurmalı günleri hiç unutamayacağım. Floransa da  kalırken depreme de yakalandık. Gece olan depremi bir ben duydum. Ertesi gün Roma'ya gittik. Oradayken tv den öğrendik depremi. O gün panik yaşadım, nasıl kalacağım ben otelde falan dedim, ama herkes işine bakıyordu. Roma da  da çok hissedilmesine rağmen kimse dert etmiyordu bunu.                      


                              Ağustos bitip eylülde okullar açılmış ama Kurban bayramı da bu döneme denk gelmişti. Bunu da fırsat  bilip Antalya da deniz tatili yapalım dedik. Tekrar bol dinlenmeli ve deniz dolu tatil yaptık. Dönüşte artık okullar açılmış , kızımın okulunda darbe nedeniyle kapatılan okullardan olduğunu öğrenmiştik. Bu oldukça canımızı sıktı. Çünkü kızım artık 7. sınıfta ve şimdiye kadar çok memnun olduğumuz okulumuz bir anda yokolmuştu. Parasını aylar önceden ödemiştik. Ne yapacağımızı şaşırdık. Olan özel okullar bile dolmuştu. Ve ilçemizde bulunan bir devlet okulunda 7.sınıfa başladı. Alışma dönemi falan derken  şimdi 1. dönem bile bitiyor işte. Pelin hayatından memnun, daha farklı şartlara daha fazla özgürlüğe kavuştu , bundan da çok memnun.

                                       Görüntünün olası içeriği: gökyüzü, okyanus, ağaç, bulut, açık hava ve doğa

                            Ekim oldukça keyifli geçti. Hava genelde güneşli olduğundan hep deniz kenarındaki kafelerde, piknik masalarında oturduk. Güzel havanın, mis gibi deniz kokusunun keyfini çıkardık eşle dostla.

                                         Görüntünün olası içeriği: gökyüzü, okyanus, açık hava ve su

                                  Aralık  ayı bu yıl kışı erken getirdi bize. Bir anda soğuyan hava ile ilk kar köyümüze düştü. Her taraf bembeyaz oldu, bir kaç gün bu süprizi yaşadık. Yılın son günlerindeyiz ve hava buz gibi ama güneşli. Arkadaşlarla yeni yıl yemeği yiyeceğiz perşembe gecesi. Bu yıl iyisiyle kötüsüyle böyle geçti . Blog hayatımda da 7. yılıma gireceğim , gerçekten de zaman nasıl da geçmiş gitmiş. İyi ki blog yazmışım, neler gelmiş geçmiş neler. Bir tür hayat dökümü bu benim için.
                                Yeni yıldan huzur bekliyorum ben de , tabi ki de en önemli olan sağlık, barış, güzel ve hakettiğimiz bir yaşam. Daha ne olsun ki sonra yavaş yavaş gerçekleşir herşey. Herkese mutlu yıllar !


                                         Görüntünün olası içeriği: kar, gökyüzü, bulut, ağaç, açık hava ve doğa

                             2017



23 Aralık 2016 Cuma

Cesur Bir Kadın ; Lizzie Velasquez

                           Geçen gece saat 10 dolaylarında bir programa denk geldim. Daha önce okuduğum Mucize kitabına benzer bir olayı anlatıyordu. Merakla seyretmeye başladım. Lizzie Velasquez   anlatılan kişiydi. Aslında o kendisini anlatıyordu. Ekranda ki bir deri bir kemik genç bir kızdı. Çocukluğunu, yaşadığı zorbalıkları, anne ve babasının ağzından doğum öyküsü, youtube kanalından birinin onu dünyanın en çirkin kadını ilan edişini ve altına yazılan yüzlerce acımasız yorumu anlatıyordu. 
                        Teksas da yaşayan Lizzie sıfır yağ hücresiyle doğmuş. Bu yüzden hiç kilo almıyor. Bunun  ne demek olduğunu düşünebiliyor musunuz? İnsanı en başta yazılan kaderinin zaten acımasız oluşuna, dünyada ki diğer insanların kötü yaklaşımları, etiketlemeleri ekleniyor. Yıllarca savaştığı hastalıklar, hastane de geçirdiği günler, araştırmalar, araştırmalar.. Bunlar yetmiyormuş gibi şu insanın insana yaptıkları ne kötü. Bunun neden böyle olduğunu düşünüyorum ve cevap bulamıyorum.

                              lizzie
                       
                       Düşünün yalnızca 28 kilo ağırlığında olmak nasıl bir şey. 4 yaşındayken sağ gözünü kaybetmiş. Kendisine yapılan bunca saldırıya karşı youtube aracılığı ile karşı çıkmış ilk olarak. Yüzlerce insan karşısına geçip kendisini anlatıyor bıkmadan . Özellikle siber zorbalığa karşı savaşıyor ve bunun için yasa çıkması için çabalıyor hala.
Okullarda çocuklar arasındaki aşağılamalar ve dalga geçmelere karşı konferanslar düzenlemeye başlayan genç kadın, bir taraftan da çalışmalarını sürdürebilmek için internette başlattığı kampanyada binlerce dolar para yardımı toplamış. Velasquez, kendisine destek veren isimler sayesinde 2013’te ünlü TED Konferansları’nda konuşmacı olarak yer almış. Bu konuşması YouTube’da 7 milyondan fazla kişi tarafından izlenmiş.
                           Eğer anlattıklarımı merak ederseniz bir de  2015 yılında çekilmiş belgeseli var. 

                                   A Brave Heart: The Lizzie Velasquez Story


                           film



















17 Aralık 2016 Cumartesi

Beklenen Kar Manzaraları

                              Hepimiz kar yağsın, her yeri kaplasın , kendimizi dışarıya atalım, bol bol kartopu oynayalım istiyoruz. Bu yıl kar bizim buraya geçen yıla göre erken yağdı. Aslında yaşadığım yerde şu an hiç kar yok. Bugün yani cuma ( biraz sonra cumartesi olacak aslında ) sabah kalktığımızda hava kapalı ve yağmurluydu. Kızımla kahvaltı yaparak okula doğru yola koyulduk. İlk önce kızımı bıraktım okuluna. Sonra köye doğru yola çıktım. Takip edenler bilir , geçen seneden beri kasabamıza yakın bir köyde öğretmenim. Minibüsle onbeş dakika ve tepede bir köy. Yolu virajlı, yukarıdan körfeze bakan ve neredeyse 10 km uzaklıkta bir köy. 
                        Neyse bugün yola çıktık, bir iki virajı geçtik ve kar başladı. Minibüsten inip zincir takmak zorunda kaldık. Yolda bir iki araba da kalmıştı. Bir anda yollar kapanmaya başladı. Yeniden köy minibüsüne binip ilerlemeye başladık. Yavaş yavaş okula doğru çıktık. İki dakika önce başka bir yerden sanki kutuplara gelmiştik. Her  yer kar altında kalmış, harika bir manzara olmuştu.
                       Okulda bol bol kartopu oynadık, çocuklarla kardan adam yaptık ve köy içinde gezdik. Şimdi bugünden kış manzaraları. 












8 Aralık 2016 Perşembe

İtalyan Güzeli Sophia

         


                ''Gerçek özgürlük insanın istediğini yapabilmesi değil, niyetlerini başkalarıyla da paylaşabilmesidir.'' 
                Cümlenin altını çizmiştim okurken Sophia Loren kitabını. Otobiyografi okumayı çok seviyorum, kim olursa olsun merakla okuyorum. Bir taraftan da acı bir tat duyuyorum okurken. Onca ünlü, sanatçı, bilim insanının hayatına bakmak, koca bir ömüre tanık olmak ve sonlarının yalnızlık , çaresizliğe mahkum oluşlarına şahit olmak kendi yaşamınızı sorgulamanıza neden oluyor.
                 Sophia Loren gözümde İtalyan sinemasının vamp kadınıydı. Zenginlik ve sefa içinde geçmiş bir hayatı vardı sanıyordum. Kitabı okuyunca ne kadar çok yanıldığınızı anlıyorsunuz.
Piyano öğretmeni olan annesi Romilda Villani ile mühendis babası Ricardo Scicolone'nin  1934 yılında  evlilik dışı olarak doğmuş. Annesinin bile ilginç bir hayat hikayesi var. Kitaptan İtalya da ki kadınların kaderinin uzun yıllardır 2. ya da 3. kadın olma durumunun olduğunu öğreniyoruz. Evliliklerde sadakat çok az, erkeklerinin çoğunun metresi var. Sophia da zaten uzun yıllar Carlo'nun ikinci kadını. 

                                         

                 Babasının kendisini ve kardeşini redetmesi yüzünden belki kendisinden oldukça büyük Carlo Ponti ile ilişki yaşar uzun yıllar. Baksanıza şu fotoya küçük bir kızın babasına sarılışı sanki.  Çocukluğu savaş, yokluk içinde geçer. 16  yaşında annesinin yarım kalmış hayalleri doğrultusunda güzellik yarışmasına girer ve burada Carlo'nun ilgisini çeker. Bundan sonra uzun mücadele dolu yıllar başlar. Bir ara kısa da olsa hapiste yatıyor. Kitabı tavsiye ederim, bir çırpıda okunan kendi yazdığı bir kitap. 
                 Kitaptan sonra Fİlmlerini seyredeyim dedim. Kitabında da çok bahsettiği Kızım ve Ben filmi ilk seyrettiğim.

                           

                 İtalya da ki çocukluk yıllarına benzediği için çok bahsetmiş sanki. Savaş yıllarının zorluğunu başka böyle güzel nasıl anlatabilirdi acaba. Diğer seyrettiğim filmi   Vittorio De Sica’nın yaptığı Napoli Hikayeleri  (The Gold of Naples)  ..1950 li yıllarda ki Napoli.

                                              
                 
                 İtalyanlara  sormuşlar   “Makarnadan başka neyiniz var?”  diye  “Sophia Loren” yanıtını vermiş. İtalya da geçen filmleri seyretmeyi çok seviyorum. O sokaklarda hep gezdim, yaşadım gibi geliyor. Konuşmalar, hareketler, kahkahalar yaşam enerjisini bana yansıtıyor o iki saat boyunca o yüzden keyifle seyrediyorum Sica filmlerini. Daha seyredeceklerim var tabi. Nasıl olsa geceler uzun..




   








2 Aralık 2016 Cuma

Hayırlı Cumalar !


Bir cuma daha geldi hayırlısıyla. Ülke gündemi bitmiyor, her an yeni bir olay hayatımıza giriyor. Üzülmeden, kahrolmadan geçen bir haftamız niye yok artık. Olumsuzlukları yazmak istemiyorum, güzel bir haftasonu yazısı yazmak amacım. Her normal geçen günümüze şükretmek bile bir parçamız oldu. 
Kasım bitti, aralık başladı şükürler olsun bunu da gördük. Aralık güzelliklere açılan bir ay olur umarım. Bizim buralarda havalar iyice soğudu, bulutlar gökyüzünde şekilden şekile giriyor her gün.


Şükürler olsun ki , böylesine güzel bir manzaraya on adım yakınım..


                             Geçen hafta Yalovada ki arbetoryuma gittik. Sonbaharı tam anlamıyla yaşayan bir yer. Şükürler olsun bu renklere, bitkilere, doğaya..


Dostlarla denize sıfır içilen çaylara, muhabbete, deniz kokusu, balıklar, martılar, teknelere..


Apartman yığınları arasında tek başına kalan iki katlı evime, içinde dolu çeşit ağaçlarıma, çiçeklerime ve bahçeme...


Her sabah servisi beklerken koşa koşa yanımıza gelen ve kendini sevdirmeye çalışan kedimize...


Geçen gün yolda rastladığım bu güzel arabaya..


Tek tükte olsa sokakta kitap okuyan insanlara  şükürler olsun. Hayırlı cumalar 

27 Kasım 2016 Pazar

Kasım Biterken


                                    Yazdı, sonbahardı derken iyice kış mevsimine yaklaştık.  Zaman şikayet etsek de, koştursak da hızına yetişemeden geçip gidiyor. Kasımda bitiyor işte. Aralıkla  beraber soğuk saracak her yeri. Dünya işte böyle, çok değişik birşey bu. Akıp giden zamana yabancılaşmak, anlam vermeye çalışırken önemi olmadığını farketmek her durumun. Kasım güzel geçti aslında. Bir ara soğuk oldu, tamam kar yağacak kış erken geldi derken güneş çıktı yeniden , ısındık tümden. İş güçten sonra kendimi deniz kenarında buldum çoğu zaman. En sevdiğim şey , yüzümü güneşe ve denize dönmek. Kalabalık sahiller yerini sessizliğe bırakmışken burada olmak, huzurla zamanı dondurmaya çalışmak.. Sabahattin Ali ne güzel demiş;
             Zaten sıkmadan uzun uzun anlatmasını bilen yegâne geveze, denizdir.


           Aklıma Cahit Zarifoğlu dizeleri geliyor yine. 
                                      

                Burası Dünya!
                Ne çok kıymetlendirdik...
                Oysa bir tarla idi;
                 Ekip biçip gidecektik.



Güzel günlerde denize sıfır kafelerde oturduk arkadaşlarla. Bir taraftan üşüsekte çaylarla ısındık, kahveyle sonlandırdık günümüzü. Bulutlar eşlik etti bize. Her gün farklı gökyüzü durumu vardı.Keyif alınacak  ne çok şey var aslında. İki ucu keskin bir dünya; güzellikler, acılar bir arada..


Bazı haftasonları yeni denemeler yaptım. Ispanaklı kek denemelerim arasında en başarılısıydı. Rengi, tadı, yumuşaklığı harikaydı. Balkon sezonumu kapatmadan kekimi burada yedik. Mayısta oturmaya başladık, kasım sonlarında girdik içeri.  Ne uzun oturuyormuşuz meğer şu balkonda. Etraf apartman dolu ama bahçeme ektiğim ağaçlar iyice büyüdü ve beni bu çirkinlikten koruyor.


Bu sene kızım devlet okuluna başladı. 7. sınıf. Resim öğretmenlerinin çalışmaları harika. Resim yapmayı sevmeyen kızıma bile bu resmi yaptırdı. Resim  Marek Brzozowski'nin apartmanları. Sergilerinde Brzozo adını da kullanan Polonyalı sanatçı, bir süredir Ankara'da yaşayıp Bilkent'te grafik tasarım, illüstrasyon ve tipografi dersleri veriyormuş. Diğer resimleri de harika. Merak ederseniz bir araştırın derim. 


                    Okulda 2 buçuk ay geçti bile. Taşlarım çocukların eline geçti, oyunlarına girdi bile. Bir iki taş boyadım ama daha istediğim hıza ulaşmadım. Şimdilik çocukların elindeler, bundan da şikayetim yok. Onlar oynarken seyrediyorum; eşyalara  hayal güçleriyle yaptıklarını , seslerini, konuşmalarını görüyorum da iste asıl içinde olmamız gereken dünya bu diyorum. 


Güzel yollardan geçerek gidiyorum okula. Sabahın erken saatlerinde oldukça soğuk oldu çoğu zaman. Siste eksik olmuyor. Tepeye çıktıkça iklimde değişiyor, şehirden ayrılıp 15 dakika da başka dünyaya  geçmek iyi geliyor her seferinde.


Sınıf içi etkinlikleri en sevdiklerimizden. Sonbaharın simgesi kabaklar masalarımızı süsledi bu yılda. Resimlerini boyadık , turuncu her yerde oldu yine. 


Evimde de sehpayı  mevsime uygun düzenlemiştim. Kabaklar, kestaneler, cevizler, meşe palamutları, boyadığım taşları koydum sepete. Gün sonu sütlü kahve ve kurabiyelerle bitirildi çoğu zaman. Hep güzel geçmedi tabi ki günler. Her zaman bana eşlik eden ağrılarım bu ay da vardı. Yine de şükrediyorum, bir çok şeyi yapma gücünü bulduğuma. Bir taraftan da kızımın dersleri, okulu, kaprisleri falan oldukça yorucu. Bir kaç mutlu edecek şey buluyorsak şu yaşamımızda ne mutlu bize. Bakalım aralık neler getirecek bize. 
Herkese iyi pazarlar !

22 Kasım 2016 Salı

MUCİZE

                    Çok sevdiğim bloglardan  Macerakitabım'a  sorarım arada sırada '' oğlun neler okuyor şu sıralar '' diye.  Çocuklarımız sanırım aynı yaştalar. Güzel kitaplar okuduğunu bilirim Kuzey'in. Özlem zaten kitapkurdu. Şehirde olduğundan, kitapçıları da çok sevdiğinden haberi vardır tüm kitaplardan. Ondan öneriler alırım, sonra da o kitapları arayıp bulurum. Gerçi Pelin benim önerdiğim kitaplara burun kıvırıyor, okumak istemiyor, gündemde ki ergen kitaplarının peşinde daha çok. Ne yazık ki bu kitaplar hacimce fazla olmasına rağmen içerik birbirinin aynısı ve içi boş bence. Nereden mi biliyorum , çoğu zaman kızımın okuduğu kitapları ben de okuyorum.
                    Neyse son önerdiği kitaba geçeyim ben. Mucize.. 11 yaş üstü herkesin rahatlıkla okuyabileceği , başkaları hakkında ki görüşlerimize şekil verecek, farklılıkları kabul etmemizi sağlayan, çok yönlü bakış  açısını geliştirecek türden bir kitap. Hele ilk gençlikten itibaren dış görünüşe önem vermeye başlayan benliğimizi törpüleyici nitelikte. Bu yüzden çocuklarımızın okuması lazım.


                  Kızım sevdi mi? Bence sevdi. Sorduğumda benim önerim bir kitap olduğundan hiç beğenmedim falan diyor ama iki günde bitirdiği için böyle olmadığına eminim. Sonrasında ben okudum zaten.  Kitapta daha önceden seyrettiğim bir filmden bahsediyordu. Onu da internetten bularak seyrettik geçen sene. Filmde  kitapla bağlantılı oldu böylece. Fil Adam ( Elephant Man)   David Lynch yapımı siyah beyaz bir film. Vücudu doğuştan deformasyona uğramış ucube olarak nitelenen jonh merrick’in hayatını işlediği  bir başyapıt. Filmin konusu Victoria dönemi Londra’sında geçmekte ve siyah beyaz çekilmiş olması dönemin ruhunu yansıtabilmek adına.

                       

                       Televizyonda seyrettiğimiz seri bir belgesel var. Botched diye. Hangi kanalda seyrettiğimizi unuttum ama çok ilginç.  Dr. Paul Nassif   ve Dr. Terry Dubrow 
birlikte doğuştan anomaliye sahip insanlara yardım ediyorlar. Dünya da ne kadar ilginç vakalar varmış diye hayretler içinde seyrediyoruz eşimle. Hepsi de anlattıklarına göre Mucize kitabında ki Agustie'nin kaderini taşımışlar üzerlerinde yıllarca. Dünya da ki belki milyarda bir şanssızlık sonucu oluşan genetiklerinin yüküyle yaşamışlar.

                                  Botched

                         Bir kitap okuyup diğerleri birbiriyle üst üste örtüşünce sizleri de bilgilendireyim istedim. Seyretmediyseniz Fil Adam'ı öneririm, Mucize ise mutlaka gençlerin okuması gerek bir kitap. 















20 Kasım 2016 Pazar

Bizim Köyde Sonbahar

Şimdiden söyleyeyim hangi köy söylemeyeceğim sorarsanız. Çünkü yurdumun birçok köyü gibi burası da harika bir yer. Neresi olduğu önemli değil, etrafı şöyle bir gezelim bu yazımda. Hem alalım elimize çayımızı , kahvemizi anlık mutluluk doldursun içimizi. Bilmiyorum, bana böyle olur da..Güzel fotoğraflara bakmak hep beni mutlu eder. Bu özellikle doğa fotoğrafıysa hele..
Ülke gündemi bitmek bilmiyor, sorunlar fazla. Bunları elimin tersiyle iter oldum son zamanlarda. Formülüm bu. 
Köyler sakin, huzurlu..Bayılıyorum buna. Şehrin gürültüsü, telaşesi yok. Etrafta köpek havlaması bazen küçük çanların sesi geliyor koyunlar geçiyor çoğu zaman. Okulumuzda ki çocuk sayısı da az. Onların sesleri dolduruyor etrafı..


Okul çıkışı minibüs gelene kadar yürüyorum etrafta bazen. Çok iyi geliyor bu. Geçenlerde yine gezeyim dedim. Kısa da olsa birçok güzel şey gördüm.


                              Bu ev ve arsası satılık ama alacak gücümüz yok. Yine de hayal kurmadan geçemiyorum yanından. Bizim olsa neler yapardım, bahçem nasıl olurdu, nereye ne koyardım hayal ediyorum bir çırpıda. İç geçire geçire ayrılıyorum oradan..


                          Köyümüzde ki yerleşim dağınık. Tepede bir grup ev var. Aşağı mahalle var bir de, orasıda uzak. Fazla yürümek gerekiyor hem de etrafta baya bir köpek var, korkuyorum. Şöyle zamanım da olsa baştan sona gezsem bir ara. Genelde okul etrafında tur atıyorum. Geçen sene de gezmişim sonbahar da, aynı yerleri çekmişim :)



                      Artık tam zamanı cennet hurmasının. Ne kadar ilginç bir ağaç değil mi? Meyveler olgunlaşınca ağaçta hiç yaprak kalmıyor. Görüntü de çok güzel. Sonbahar  meyvelerinin çoğunun da turuncu olması da ne kadar ilginç değil mi?





                         Köyümüzün bir de deniz manzarası var ki.. Havası bile farklı, denizden gelen kokuyla birleşen dağ havası. Her gün farklı olan bu manzara gökyüzünün ruh halini alıyor. Bazen hiç bulut olmuyor, bazen sis, kapkara bulutlar, bazen gri, mavi. Karşı kıyıdan gelen vapurla ayrı bir güzel. Sonbahardan sonra kısmet olursa kış halini de yazmak isterim. Şimdi kışın gelmesini, karın yağmasını bekliyoruz dört gözle. Zor da olsa kış halleri özleniyor işte..


Cuma Geldi

                                   Evet cuma geldi, yorgunluk da geldi hatta günlerdir süren baş ağrılarım da geldi. Bu hafta oldukça olums...