30 Ekim 2014 Perşembe

Platonov Dünyası

                      Geçte olsa bir yazarla  tanıştım  ve  çok sevdim. Geçen yıl ki  Kocaeli kitap fuarında kitap alırken , bir standta bulunan bir bayın  tavsiyesi  ile oldu tanışmam . Andrey Platonov..Neredeyse  bir seri  halinde  kitaplarını aldım  ve  yavaş  yavaş okumaya  başladım. 1918 yılından  itibaren  çeşitli  dergi  ve gazetelerde  yazılar  yazmaya  başlamış. . M. Gorki  tarafından  keşfedilmiş. Stalin tarafından  bir  dönem yasaklanmış.
Bende ki  kitaplarını  ara ara , dönemlere ayırarak  okudum. İnsanın  çaresizliğini kendine has diliyle  aktarması,  hayata dair  umutsuzluğunu tüm satırlarda hissettirmesi,  derin izler  bırakan melankolik kahramanları sizi sarıyor  ilk sayfalardan  itibaren.
                      Çöllerde  yaşayan  umutsuz  insan  profillerini  okudukça kendi  durumunuzdan   ve  konforunuzdan  rahatsız oluyorsunuz. Sosyalist  ruhu  kaybetmeden  rejimi  eleştiren  yazar,  çöl ile çevrelenmiş hayatları  yalın  bir  dille anlatırken derin etki bırakıyor. 
Okuduklarım arasında  Can  romanı ayrı etkiledi beni. “Yaşamak her zaman olanaklı, mutluluk ise hemen uzandığı yerdedir kişinin,” diye düşünür halkını bulmak için çöle düşen Nazar Çagatayev. Baş  kahramanımız Nazar etrafında  dönen olaylarda ne kadar umutsuzluk varsa da  sonda  bir mutluluğun  ve  dinginliğin  geleceğinin  inancını hissedersiniz. Kimi araştırmacılar, Can’ın kaynağının, Musa peygambere ilişkin Kutsal Kitap hikâyesi olduğuna dikkat çeker. Bu hikâyeye göre, Musa halkını firavun zulmünden kurtarmış, büyük eziyetlerle çölden geçirip vaat edilmiş topraklara ulaştırmıştır.
 İçinde geçen bir ihtiyarı  şöyle betimlemiş Platonov :
                ''  Ezeli  yaşlılık  ve sefaletten insana benzemez olmuştu. Fani  ömrünü  çoktan  doldurmuş,  tüm  duyguları  doyuma  ulaşmış, aklıysa  yörenin doğasını denenip tüketilmiş bir  hakikat  gibi ezber etmişti. Yıldızları bile,  hem de  binlercesini ezbere biliyordu, öyle  alışmış,  öyle  bıkmıştı onlardan..''
İnsanları  tahlil yeteneği,  çevreyi  gözlemleme vasfı  çok  fazla Platonov'da.  Can' da  insanlar için şöyle yazıyor :
                 ''  Aslında  insanlar akıldan  ya  da  hakikatten  değil,  sırf  doğdukları  için  yaşarlar  ve  kalpleri çarptığı  müddetçe  ,  çaresizlıklerini  işleyip  parçalara  böler,  kendi  de  sabırla  çalışmaktan  cevherini  yitirerek  viran olur. ''




                      Diğer  okuduğum roman  Çevengur.  Roman  Zahar  Pavloviç'i  anlatmaya  başlasa da  asıl  merakından  boğulan  balıkçının oğlu Saşa 'nın  hikayesidir anlatılan.  Yine büyük bozkırlar,  yine sıradan insanların  büyük  çaresizliği,  dizi  dizi  insan portreleri.  
                      Arizona Dream filmini, filmin müziklerini hatılrlayanlar meşhur cümleyi bilirler: 
"the fish doesn't think, because the fish knows everything" Bu Platonov'dan çıkma bir cümledir aynen şöyle: Mutevolu bir balıkçı vardır ki, önüne gelene ölümü sorar, merakından dertlenirdi; bu balıkçı her şeyden çok balığı severdi, yiyecek olarak değil de, ölümün sırrını şüphesiz bilen özel bir varlık olarak. Ölü balıkların gözlerini gösterir ve şöyle derdi: "Bak akıl deryası. Balık yaşamla ölüm arasında durur, o yüzden hem dilsizdir, hem de bakışı ifadesiz; bir danayı al misal, o bile düşünür, ama balık düşünmez- o her şeyi zaten bilir."
Çevengur  her  okuyanda  farklı  yorumlamalara  neden olacak  bir  kitap. Diğer  roman   Dönüş   ve  Mutlu  Moskova.    Mutlu  Moskova da  kahraman   Moskova Çestnova’nın mutluluk anlayışı küçük yaşlarda güzel yemekler yiyip gezip tozmakken, sosyalist Rusya’da büyüdükçe gitgide komünizm arayışına ve toplumsal bir fayda sağlayabilme  uğraşına dönüşür. 
                      Platonov  dünyası  çok derin.  Kitapları  birbirinden güzel  ve anlaşılması  uğraş gerektiren kitaplar. Böyle  bir  yazarı  daha  bu  yıl  tanımış  olmam,  dört  kitabını alıp  okumam  beni  kesmedi. En yakın  zamanda diğerlerini  de  edinmek istiyorum. 







26 Ekim 2014 Pazar

Strasbourg Gezisi

                         Alsace  bölgesinde  geçirdiğimiz  günlerden  bir  günümüzü  Strasbourg  için ayırdık. Tabi ki bu  büyük kent  için  yetmedi. Colmar'dan  trenle  40  dakika  sürüyor. Bir günümüzü  dolu  dolu  geçirdik. Şimdi sıra  yaptıklarımızda..
Strasburg, ilginç bir şekilde “Avrupa’nın Başkenti” ünvanını taşıyor, çünkü pek çok kuruluşun merkezi burada yer alıyor.  Şehir, Fransa’nın kuzeyinde, Bas-Rhin bölgesinin başkenti. Nüfus bakımından, ülkenin en kalabalık altıncı şehri. Şehrin tarihi geçmişinde, birçok Gotik ve Rönesans tarzı yapı, zarar görmüşse de, yeniden restore edilmiş. Ülkenin kuzeyinde bulunması nedeniyle, Alman ve Fransız kültürlerinin yoğun özellikleri görülüyor. Yüzyıllar boyunca, şehir, Fransa ve Almanya arasında bir köprü olmuş.  Avrupa Reform hareketlerine de öncülük etmiş. Gutenberg  matbaayı burada icat etmiş. Günümüzdeki Avrupalı öğrencilerin en büyük hareket noktasını oluşturan ve ”Öğrenci Değişim Programı”nın temelini atan Rotterdamlı Erasmus, burada yaşamış. Ünlü  Alman yazar Goethe, öğrencilik yıllarını burada geçirmiştir.





Merkezde  yer alan Notre Dame Katedrali   görülmesi  gerekenlerden. 
 Avrupa’nın en güzel gotik katedrali olarak biliniyor. Çamurlu zemin üzerindeki küçük bir tepe üzerindeki Roma tapınağı üzerine inşa edilmiş. Burada gotik mimari ve Alman Ren bölgesinin heykel sanatı  bir arada kullanılmış ve Alsace bölgesinin bir kültür sembolü ortaya çıkmış.Günümüzde  dünyanın en yüksek altıncı kilisesidir ve ortaçağ döneminden kalan inşa yüksekliği halen korunmaktadır. Yapının 329 basamaklı merdivenini tırmanırsanız terasına varırsınız ve buradan şehrin muhteşem güzel manzarasını izleyebilirsiniz.



Burası  Petite France..Burası, şehrin eski tabakhane mahallesi. Tabakhaneciler  nehrin dört kola ayrıldığı noktadaki su yollarını kullanırlar. Burada  barok kumtaşı binalar, yarı ahşap evler, ortaçağ kanalları boyunca uzanan küçük şelaleler görebilirsiniz. Burası da 1988 yılında, UNESCO tarafından “Dünya Kültür Mirası Listesi”ne dahil edilerek koruma altına alınmıştır.


                               Çevresi “üzüm bağları” ile çevrili şehrin tarihi merkezi.. Nehri ortasında kalan bir ada üzerindedir. Aynı bir açık hava müzesini andıran bu bölgede, ortaçağ ve Rönesans dönemi mimari özelliklerini taşıyan birçok yapı bulunmaktadır. Burada bulunan ve renkli çiçeklerle donatılmış evlerin büyük kısmı, günümüzde konut olarak kullanılırken, bir kısmı da, otel ve restoran olarak hizmet vermektedirler. Bu ahşap evlerin en güzeli ise, hemen katedralin yanındaki “Kammerzell Evi” dir.


Katedral  çevresinde  birbirinden   güzel  kafeler  var.  Katedrali  gören bu kafelerde   sanki  başka  bir  zamanda  gibisiniz..


Yolumuz çıkan  başka  bir  kilise..

                            Alsace bölgesinin sembolu olarak “leylek” bilinir. Çünkü  20’nci yüzyılın başlarında, burada binlerce leylek bulunurmuş. Ancak  1980’lere gelindiğinde, şehirde konaklayan leylek sayısında önemli azalma görülmüş. Çünkü leylekler, yazı geçirdikleri Afrika’da avlanıyor, kimyasal ilaçlardan zehirleniyor veya elektrik kabloları nedeniyle ölüyorlarmış. Şehirdeki leylek sayısının arttırılması için, 1990’lı yılların başında şehirde büyük etkinlikler düzenlenmiş  ve günümüzde  leylekler, yine Alsace’te yuva yapmaya başlamışlar.
Leylekleri, şehrin birçok yerinde zaten görebilirsiniz. Ama, esas leylek yaşam alanlarını görmek isterseniz “Hunawihr” bölgesindeki “Parc des Cigognes et des Loutres” alanına gitmeniz gerekir.




19 Ekim 2014 Pazar

Masal Köyler : Riquewihr , Eguisheim

                  Colmar 'da   kalıp  yakınlarında  bulunan birbirinden  güzel  köylerini  gezmelisiniz. Biz  sayılı günlere  sahip olduğumuz  ve araç kiralamadığımız için  bazılarını  gezebildik. Otobüs saatlerine  bağlı kalmanın dezavantajı da  buydu.  Eguisheim  için  bir otobüs  bulamadık. Colmar'dan yaklaşık 20 euroya 5 dakikada gidebiliyorsunuz. Küçük  ve  çok  güzel bir  yer. Sokaklar ve  evler  arasında  dolaşmak harika.


Belirli  saatlerde  kalkan  otobüslerle  yaklaşık   olarak  kırk  dakika  süren   başka  bir  masal  köy;   Riquqewihr.  Otobüsler  tren garının  yanından  kalkıyor.  Pazar  günleri  seferler iptal. 


Evler  bahçe  içinde  ve  çiçeklerle  donanmış.  Ekim  ayında  gitmemize  rağmen  her yer  rengarenkti. 





Makaronları  ile  meşhur  bu  köyde  dükkanları  gezmekte  güzel.  Karnımızı  doyuralım  derseniz  fazla  seçenek  yok.  Yalnızca  şarap  denemesi  yapmak isterseniz  yerler  çok  fazla. Biz  yemek  için  tekrar  Colmar'a  dönmüştük..






14 Ekim 2014 Salı

Bir Masal Kasabası : COLMAR

                        İnternette  Avrupa'nın  en  güzel  köyleri  içinde Colmar  fotoğraflarını  gördüğümde kesinlikle buraya  gitmeliyim demiştim. Ve bu  bayram hayallerimiz gerçekleşti. 5 günlük   Alsace Vine  Route  yani Alsas Şarap Yolunun  bir kısmındaydık.
Rengarenk  evler,  sakin mahalleler, uçsuz bucaksız üzüm bağları, şarap yapılan köyler, ordan oraya  koşturan  turistler .. Herşey  yine  çok  güzel  ve  keyifliydi.
                        Gezimize  ilk olarak  Basel  havaalanına  inerek başladık. Bu  tür  gezilerimizi 5-6  ay önceden  ucuz uçak  bileti  bularak başlıyoruz  ama  devamlı  çalışan devlet  memuru olduğumdan  tatil  günlerim  haftasonu  ve  böyle  bayramlara denk geliyor.  Bu  yüzden biletler  kısmen yine de pahalı oluyor. 3 kişilik  Basel  uçak  bileti  2 bin civarı. Basel'den  Fransa  çıkışı  yaparak bir  otobüsle Basel  tren  garına gittik.  Buradan  3kişi 34 euroya  Colmar'a  bir saatlik  yolculukla  gittik.
Colmar, Fransa'nın doğusunda Alsace - Lorraine bölgesinde yer alıyor. Ren nehrinin ise batı yakasında bulunuyor. Colmar, İsviçre ve Almanya'ya çok yakın, haliyle "Basel Havaalanı" buraya ulaşmak için en kolay yol.
                      Colmar'da  kaldığımız otel oldukça temiz ve sakin bir otel olan Hotel Turenne..  Merkeze  oldukça  yakındı. Otelden  yürüyerek ilk olarak  Petite Venise  denilen  turistik yerine  gidip  akşama  kadar  çevresinde  gezdik.  Karşımıza çıkan  görüntüler şöyle 


       

Kasabada 1300-1400'lü yıllara ait evler ve evlerin dış cephelerindeki  işlemeler ile heykeller, dünyanın hemen her bölgesinden gelen turistleri hayran  bırakıyor.   Maison Pfister, 16. yüzyıldan kalma muhteşem duvar resimleri ve ahşap işçiliğiyle bölgenin en önemli yapılarından biri.                                          


Her  yerde  hediyelik eşya  satan  dükkanlar. Buranın  simgesi  leylekler  herhalde. Ortalık  büyük  küçük  leylek  doluydu. 


Colmar'da  bulunan  kilisede  küçük  ama  etkileyici. Saint Martin Kilisesi.  Collegiate Saint Martin Kilisesi olarak da bilinen kilise 1235-1365 yıllarında  inşa edilmiş.   Alsace'deki Gotik mimarinin en güzel örneklerinden olan ve birkaç  restorasyon geçiren kiliseye en son 1982 yılında bakım yapılmış.   


Amerika'daki Özgürlük Heykelini yapan heykeltıraş  Frederic Auguste  Bartholdi'nin doğduğu ev ve müzesi de kasabaya gelen ziyaretçilerin tarafından  geziliyor. 



Kentte  bulunan  müzelerden  biri  de  Unterlinden  Museum ..
Adı “Ihlamur Ağaçları Altında” diye tercüme ediliyormuş. Bu romantik isme yakışır güzellikteki, zarif iç avlulu eski Dominikan manastırı, 1853 yılında müze olarak hizmete açılmış. Fransa’nın en önemli müzelerinden olan Unterlinden, resimden heykele, arkeolojik objelerden kırsal yaşamdan örneklere zengin bir koleksiyona sahip. Matthias Grünewald’ın ünlü Isenheim Altarpiece’i de bu müzede..



Büyük  bir   şehir  parkı  içinde  bulunan bu  yapı  su  deposuymuş. Parkın içindeki  General Rapp Heykeli’ni de görün diyorlar.   Gezi  trenine  bindiğimizde  türkçe seçeneğini  görünce  çok  sevinmiştik  ama dinleyince  bu  nasıl  türkçe diye  birbirimize  baka kaldık. Kötü bir  türkçe  eşliğinde  bu  bilgileri  aldık. 


La Maison Pfister: Colmar’ın en güzel evi diyorlar.





Ayrıca  Colmar'da olanlar :
La Maison des Têtes  (Kafalar Evi):   1608’de inşa edilmiş. Bu tuhaf adı, üzerindeki kafa heykellerinden alıyor. Tepesindeki heykel Bartholdi’nin eseri.

         Le Koifhus (L’ancianne Douane): 1480’den kalma bu bina, 16. yy’da Colmar’ın ticaret merkeziymiş.
         La Fontaine Schwendi (Schwendi çeşmesi): Koifhus’un yakınında  bulunuyor.  Çeşmenin içindeki heykel Bartholdi’nin eseri.



Colmar da  sonbaharın  başında  gidip  doğanın  her  rengine  rastladık.  Her yer  çiçeklerle  bezeli  olduğundan  ilkbahar  ve  yazın  gitmekte  fayda  var.  Küçük  ve  sakin  bir  kasaba da  olsa  dolu  dolu  2  gün de  gezilir, yaşanır. Biz  yerleşim  olarak  burayı seçerek  diğer günler de yakın çevreye gittik.  
  
   MM


   

2 Ekim 2014 Perşembe

BAYRAM !!




                                           Kurban bayramımız  kutlu olsun..
                                           Bu da 5 günlük tatil demek bizim için..
                                           Biz  yine  bir yerlere kaçıyoruz.
                                           Yakın Takip için  instagramda PELİNPEMBESİ !



Cuma Geldi

                                   Evet cuma geldi, yorgunluk da geldi hatta günlerdir süren baş ağrılarım da geldi. Bu hafta oldukça olums...