29 Mart 2013 Cuma

Okumak...

                    ''  Niçin  okuyorsunuz,  sarsılmak, önünüz de yepyeni  bir  dünyanın  açıldığını  duymak,  huzurunuzun  bozulmasını  göze  almak,  düşünsel  ve  duygusal  yönden  zenginleşmek,  yenilenmek,  yaşamı  o ana  değin değerlendirdğinizden  çok  daha başka  biçimde  ve  yönde  değerlendirmek  için değilse,  niçin?   Vakit  geçirmek için okuyorum  diyorsunuz öyle mi?   Ama  vakit  nasıl  olsa  geçiyor...
                        ..bir  insanoğlunu  , acılarıyla,;  mutluluk  ve  mutsuzluklarıyla  ; kanayan  yarası  ve  ayakta  kalabilmek için  harcadığı  güçle  ;   umutsuzluğun  içinde  yeşertmeye çalıştığı  sevgiler ve aşklarla  yazmakla  direnmesiyle  ; boyun  eğdiğinde  bile  onurunden  hiçbir şey  yitirmemesiyle,  kendine  acındırmayan  ,  buna  karşılık  yüreğinin  atışlarını  (  dolayısıyla  kalemini)   etkileyen  o  sonsuz  acıma  duygusuyla  tanımak..  Geçen  zamana  direnmenin  bundan  iyi,  bundan  güzel  ,  bundan  anlamlı  ,  bundan  daha  kazançlı  bir  yolu  olabilir mi?

                              diye  yazıyor  Ferid  Edgü  Şimdi  Saat  Kaç  adlı  kitabında.. Bunları  okuduğumda  düşünüyorum;   çocukluğumdan   beri ,  büyük  bir  tutkuyla,  kimsenin  zorlaması  ve  etkisi  olmadan  okumak...Niye  ihtiyaç  duyuyorum ?  Çoğu  insanın  aklına  bile  gelmezken,  vakit bulamıyorum  bahanelerinin arkasına  sığınmalarına karşı  asıl  okuyamamak  beni  mutsuz  ederken ,  okumak , okumak...
                            Her fırsatta kitap okumayı çok sevdiğini söyleyen, gün ne kadar yoğun geçse de “on sayfacık” olsun okumazsa uykuya dalamadığını dillendiren, sabah işe giderken otobüste, akşam eve dönerken minibüste çantasındaki kitabı çıkarıp göz gezdirmekten zevk alan  '' iyi  okurlar ''  var mı etrafınızda?  ( Böyle soruyor Fil Uçuşu blogunda Yekta Kopan )
                          Geçen sene  devamlı   kasabamızın kütüphanesine gidip geldim,  neredeyse her hafta. Benim için bulunmaz arkadaştı  çünkü  karşılıksız , büyük bir  vefayla beni karşılayıp her seferinde ödünç kitaplar verdi. İhtiyacım olan kitap  dolu raflara sahipti.  Zamanımı kısa da olsa geçirmekten hoşlandığım ender yerlerden biriydi.  Bu  sene tekrar  ziyaretlerime  başladım.

                      Bugünler de  okuduğum  Adnan Binyazar  kitabı  Ayna da okuma tutkusunu  şöyle  anlatıyor yazar :
                ''' Bizler  dar  gelirli değildik,  gelirsiz  ailelerin  çocuklarıydık ;  yine de çay,  kahve içmiyor, çekirdek  yemiyor ,  her ay bir iki  kitap alacak parayı denkleştiriyorduk.''
                          Okumak  böylesine bir tutku.  Zamanla  daha da  çoğalan,  beslendikçe  artan birşey. Bunları niye yazdım şimdi?  Geçen gün kütüphaneler haftası  kutlandı okulumuzda. Tüm ilçemizin ileri gelenleri davet edildi,  şiirler , yazılar okundu,  özlü sözler asıldı duvarlara.  900 öğrencinin olduğu bu okulda bir  kütüphane var mı diye sormak kimsenin aklına gelmedi :(







                       

24 Mart 2013 Pazar

Doğum Günü Masamız..



                                Doğum  günüm  neredeyse üç gün  üç gece kutlandı. Yakın  arkadaşlarım  çok  olunca  ayrı  kutlamalar oldu. Son  gecemiz de  bir  yemek  düzenledik.  Sofrayı  kurmak benden,  yiyecek  ve içecekler  gelen arkadaşlarımdandı.  Ben de  bir  masa  hazırladım.



Masamızın  olmazsa  olmazı  mumlar.. Zaten  mum  ışığını  çok  severim. Sade
bir  masa  hazırlamak  istedim  ama  biraz da süslü  olmalıydı..




Peçetelerimi  Brugge'tan  almıştım,  kullanmak  bu  geceye  nasip oldu.  Peçete  halkalarını
ben  yaptım.  Oldukça  basit  aslında.  Boncuk  dükkanından  alınan  bocuklar  bir  araya  
getirilir  , işte  sonuç..



 
                                                              Masamız  geceye hazır :))

           


23 Mart 2013 Cumartesi

Doğum Günüm Sürüyor..



                               Arkadaşlarımla  kutladığım  bir  partiden  sonra  dün  gece de  kuzenlerle  buluştuk.  Onlarla  bol  kahkahalı  bir  zaman  geçirdik;  pastalar ,  börekler,  çörekler  yedik.  Doğum  günlerini  ne  kadar  abartılı  kutlarsak o  kadar  güzel  olur diyenlerdenim. Sağolsun  sevdiklerimde  beni yalnız  bırakmıyorlar..



Dün  gece  evde  iki  çocuk  olunca  mumları  üflemek onlara  düştü.  Bugün  yine  
hazırlık   yapıyorum.  Bu  sefer  yemekli  bir  kutlamamız  var.  Yine  beraber  olup  eğlenceli
vakit  geçirdiğim  arkadaşlarım  olacak.  





Baş  harfimden   yaptığım  kurabiyelerim  hazır.  Masayı  hazırlamakla  meşgulum  ama  iki
ara  bir  derede   bunları da  paylaşayım  dedim.  Gece  yaşananlar   kısmetse   yarına..
Ben  kaçıyorum :))

21 Mart 2013 Perşembe

Eyvah ! Yaş 40..



Dün  gece  doğum günümü  kutladık.  Evet ,  gençlik bitti işte :(
Yaşım artık  40.  Eskiden  bu  yaşta  biri  bana  ne kadar  çok  yaşlı  gelirdi,
şimdi  bu yaşta olduğuma  inanamıyorum.  Ruh  böyle  bir şey  galiba,  hiç değişmiyor.
Yine de  sevdiklerimle bir gece  geçirmiş olmam  çok  güzeldi.
Özellikle  sınıfa  süpriz  yapan   veliler  ve  çocuklar ile yaptığımız ilk  kutlamam  çok
değerliydi.  Yine  aynı  şeyi  diledim ;   ilk once sağlık  sonra  bol gezmeli  bir  yıl :)




18 Mart 2013 Pazartesi

Kumaştan Kalpler


Ne zamandır çeşitli  bloglarda  görüp  beğendiğim kumaş  ya da  keçeden  kalpler vardı.  Ben de  yapabilir miyim  derken  renk renk kalpler  hazırlanmıştı bile.  Kumaş seçiminden  sonra  kalpler 
dikildi,  içlerine pamuk  doldurup  aralarına da  boncuklar koyup
ipe  dizdim ..




Yaptığım  kalplerin  bazılarını  kızımın  odasına  bazılarını  kütüphaneme  astım
bile..  Kitaplığıma  zaten  ne  bulursam  asıyordum ,  bu  sefer  bir çoğunu   kaldırıp sadece  
kırmızı  kalplerimi  koydum.  




Kızımın  odasına yaptığım kalpler  pembe  tonlarında.  Odasını  bu sıralar  düzenleme içindeyiz. Duvar kağıdı 
kaplatıp  tüllerini  değiştiriyorum. Ama  her kız gibi  pembe  sevdiği için  ana renk  pembe.




                                Şimdilik  kalpler   burada.  Ayrıca  çerçeve  çevresinde.  Odanın  düzenlemesi bitince  tam yerini  bulacağım..









15 Mart 2013 Cuma

Küçük bir Mola..

                        '' Ç ünkü   bugün  sözcüğünü  kullanma  hakkını  aslında yalnızca  kendini  öldürmek  isteyenlere  ait  olması  gerekir;   onların  dışındakiler  için  bu  sözcük  kesinlikle  hiçbir  anlam taşımaz;  onların  dışında  kalanlar  için  bugün  öyle  herhangi  bir  günü,  yani  bugünü  gösteren  bir  sözcükten  başka birşey  değildir;   bugün  bilirler ki  yine  sekiz  saat  çalışmak zorundadırlar   ya da  izin  alacaklardır ,  bir  kaç yere  uğrayacaklardır,  almaları  gereken  şeyler  vardır,  bir  sabah  bir de akşam  gazetesi  okuyacaklardır,  bir  kahve  içeceklerdir, unuttukları  bir  şey  olacaktır,  biriyle  sözleşmişlerdir, birine  telefon  edeceklerdir;   yani  birşeylerin  yaşanacağı  ya da  daha  deyişle  öyle  pek  kayda  değer  şeylerin  yaşanmayacağı  bir gün....

                               Yıllar sonra  tekrar  okuduğum  Malina' dan altını çizdiğim  satırlar  bunlar..



Neler  yapıyorum bu aralar?  Okula git-geli  saymazsak  sevdiğim şeyleri...Dün gece  canım sıkıldı, aslında 
yorgundum da  ama  üzümlü ve cevizli ekmek  yapmaya  karar  verdim.  Biraz  benim uydurmam  olsa da  etrafı  saran mayalı ekmek  kokusu  tüm  yorgunlğumu üzerimden aldı.   Malina'yı  aslında  yıllar  önce  alıp okumuştum ama elimde kitap kalmayınca tekrar  okudum.




                                          Bu  arada  kitap  bitti  ama  hafta sonu  duramadım  yine  kitap aldım.  Şu  sıralar  Don   -  Thomas  Bernhard   okuyorum  Yazarın iki  kitabını aldım.  Don  oldukça  zor okunan bir  kitap..Sindire sindire okumaya  çalışıyorum.  Yazarın ilk  kitabı. Thomas  Bernhard  öfkesi,  eleştirileri  ve  gerilimiyle  tanınıyor.
Kitabı  zor  kılan öfkesini,  düşüncelerini  dile  getirişte ki  savurganlık.  Anlatıcının  duygularını bir yerinden  yakaladığınızı  sanırken  başka yollara  çıkıp birşey anlamadığınızı  kavrıyorsunuz  ama  tüm  huzursuzluk, öfke  size  geçmiş  oluyor. Kitapta  ki baş kahramanlardan biri  ressam Strauch ve yaşadığı yerle paralel süren yaşamı. Strauch'un  öfkesi yaşama dair. İnsanların acımasızlığı ve acınası  halini  doğa  koşullarına  özellikle  iklimin sertliğine  bağlıyor.   Don olayındaki  anlatımın  ne olduğunu kestirmeye  çalışırsınız. Bir taraftan  ressamın devamlı şikayet ederek  yaşadığı yerdeki  iklimin durumu aklınıza  gelir  ,  öte  yandan ressamın aslında  buraya uyan  ruh  hali.
Daha  kitabın  ortalarındayım  ama  anladıklarım  bunlar.  Kafkaesk anlatımı zaten  severim  bu yüzden  ilgimi çekti ..  Diğer  taraftan  her  gece  Woody  Allen filmleri  izler olduk.  Seyrettiklerimi  de  tekrar  izliyorum. Çünkü  nasıl  bazı  kitaplar  ikinci  kez okunmalı diyorsak  bazı  filmleri de 35   yaş  sınırına  bağlı olarak  tekrarlamalıyız.  Bu  gece izlediğimiz Woody  Allen  filmi   You Will Meet a Tall Dark Stranger...





Woody  Allen  filmlerini  çok seviyorum..Hele  bir  de o oynuyorsa ,  onun  telaşlı,  acemi,  güvensiz halleri,  dünyayı  sorgulaması,  ilişkileri,  bireyler arasındaki  tutumları öylesine  güzel işliyor ki..Eşime de fenalık geldi, her gece bu bunalımlı bu adamın sayıklamalarını mı  seyredeceğiz  diyor  ama kurtuluşu yok :)
Bir  haftasonuna da  mutlu  bir  şekilde  ulaşmışken  ,  işte benden  haberler  bu  kadar..
Herkese  güzel  ve  huzurlu  iki gün   dilerim!!

12 Mart 2013 Salı

FOTOĞRAFLAR



                                         ''  Çocukken   karıştırdığımız  aile albümlerinde, bazı   fotoğraflarla  daha  özelilişkiler  kurmuşuzdur, diğerleriyle  karşılaştırıldığında  daha  özel  ...  Çoğu kez  büyüklerimizin de ,  nedenini,  niyesini  anlamakta  güçlük  çektiği ilişkilerdir  bunlar. Bütün  zamanlara  ve  farklı  coğrafyalara  dağılmış  aile  bireylerini  yeniden  bir  araya  getiren  ''  aile  albümlerinin''   büyülü  yanılmasında  ,  onca  resim, onca  insan arasından  kendimize  bir kaç  kişi  seçer,   onların  hikayesinde  geçmiş  zamanların  ardına  düşeriz.  Bölük pörçük  duyduklarımızdan  aklımızda  kalanların,  anlatılanlardan   anladığımız  kadarının  ve  ayrıntıları  çoğaltarak  zenginleştiren hayal  gücümüzün  karışımından  yepyeni  tarihler, yepyeni  hayatlar  yaratırız  onlar  için.  O  fotoraflar  ,  bizim  olmadığımız  zamanları aktarır  bize.  Tanımadığımız  yakınlarımızı.  Bizi  beklemeden  gidenleri. Bizim  yaşadıklarımız  gerçek  , onların  yaşadıkları  masaldır  sanki.  Onların  duruşları, pozları, bakışları, gülüşleri,giysileri,takıları, üstleri başları başka türlü büyüler  bizi. Bu  fotoğrafların  çekildiği  yerlerin ayrıntıları,  hem  bilmediğimiz  geçmişin  kapılarını açar  bize,  hem de  ölümün  gizine  değgin özel işaretlermiş gibi  görünür.  Fotoğraflar  yitirilmiş  anları  belgeler.  Yitirilmiş  anlar,  zaman ile ölüm  arasında  en kısa  yoldur.  Elbette  adını böyle  koyamayız  o  yaşlarda  ama,  bunu  bir duygu  olarak , bir  önsezi olarak  derinlemesine  yaşarız.





Bu  fotoğraflar  içinde , en çok ilgimi  çekenler,  ben doğmadan  önce ölmüş  aile  büyüklerinin  resimleri  olmuştur  hep.  Ölümün  koparmış olduğu  akrabalık  bağlarını, sanki bu  fotoğraflar  yardımıyla yeniden kurmaya  başlarım.  Soyağacının  simli  ipini  böyle  tutmaya çalışırım.  Onları iyi  göremeyeceğimi  iyi biilirim.  Uzaktaki  akrabalar gibi değildir  onlar,  İstanbulda ki  uzak halalar, askerdeki dayılar  kocası  uzağa  tayin edilmiş  teyze  kızları,  gurbetteki  enişteler gibi  değildir;  bir gün  karşılaşacağımız  umudu  vermezler  insana...Hiçbir zaman  bayramdaki  kart ,  telefondaki  ses olmayacaklardır.Ancak  fotoğrafların  tanıklığıyla  yaşayan sonsuza dek bütünüyle  yitirilmiş  yüzlerdir  bunlar.  Fotoğraflar , onları  ve onların  zamanlarını  diriltmeye  yarayan tılsımlarda  kullanılan  büyülü  nesnelerdir  sanki..


murathan mungan - Paranın  Cinleri  
sy.27
fotoğraf  : Eşimin  büyük  büyük  halası  İzmir de   bir
kız lisesinde müdürken...



10 Mart 2013 Pazar

Kader / Destiny


                          ''Ölümü bilen,  onun bilincinde olan bir yaşam,  yaşam sürecinin her anında ölümü yaşama katarak,  yaşamı bilinçli kılar  -  ölümü yaşamdan koparmadan,  ama ölümün yaşamı kaplamasına da izin vermeden,  ölümü, her an,  yaşam kılar.''
 diyor  İşte   adlı  kitabında  Oruç  Ouroba ..
                        Bu  sözleri  not almışım defterime.. Az  önce   Der  Müde  Tod  filmini  izleyince  aklıma  gelmişti  yazdığım.  Çok  eski  siyah-beyaz  filmleri  seyretmeyi  severim.  Bu  filmi de  seyretmeye  başladığımda  daha  önce  hakkında  birşeyler  okuduğum  aklıma  gelmişti.  Film de  iki  aşığın ölümle  karşılaşması ,  ölüm  meleğinin  birinin  canını  alması, diğerinin  peşlerine  düşmesi işleniyor.  1921  yapımı olan  filmi  Fritz Lang  çekmiş. Film  hakkında  araştırma  yapınca Alman ekspresyonizmin  en önemli  ilk örneklerinden  biri  olduğunu  öğrendim.  Bana  seyrettiğim Bunuel  filmlerini  hatırlattı. Zaten  Bunuel'i  etkileyen bir yönetmenmiş.  Bu  film  aynı  zaman da  Hitchcock'un  favori  filmiymiş.
Film de  ki  aşıklardan  kadın  olan  ölüm  meleğine  yalvarıyor.  Sevdiğinine  tekrar  can  vermesi  için.  Ölüm  meleği  sembolik olarak  yanan  üç  mumu  göstererek  ,  üç  kişinin  hayatlarını kurtarmasını  istiyor. Burada benzer durumlara  sahip üç  hikaye seyrediyoruz.  Ölüm  bunlardan sonra eğer  bir  saat içinde  kendisine bir hayat  getirirse  kızın  dileğini gerçekleştireceğini söylüyor. Kız  hemen can aramaya  çıkıyor.


                                   

                             İlk  aklına  gelen  daha önce  kendisine  yardımcı  olan eczacı. Adam  bir tek  nefesini bile  vermeyeceğini  söylüyor. (  bu arada  söylüyor  diyorum ama film sessiz aslında )  Ondan  ayrılarak  dilenciye gidiyor , ona bu sefil hayattan  kurtulabileceğini  söyleyince  dilenci hemen  heyecanlanıyor ama hayatını istediğini duyunca onu  kovuyor.  Sonra  ihtiyarların çoğunlukta olduğu  hastaneye  gidiyor. Herkes böylesine yaşamaktan  mutsuz,  sıranın   kendilerine gelmesi için  hevesli gözükmektedir.  Kız  bunları  duyunca umudu artar.  Sorduğunda  herkes  kaçışır. Kimse durumu  ne  kadar  kötü  olursa olsun  yaşamdan  vazgeçememektedir.

                                   

                    Filmin  sonunda  ne mi  oldu?  İsteyenler  burada  seyredebilir.  İlgimi  çeken filmde  ki  ölüm rolüyle  Bernhard  Goetzke  oldu.1917  ve  1961  yılları  arasında  130 film  de  bulunmuş. Tipiyle,  oyunculuğuyla çok  etkileyici.  Diğer  filmlerini de bulabilirsem  seyredeceğim..





7 Mart 2013 Perşembe

Mart Ayında Bahçem

                                     " IIık bir mart güneşi, iliklerine kadar ısınıyor insan. Böyle havalar, kış sonlarında, çok kişileri mesut eder. Saadet nedir? Herkes saadeti tanımış mıdır bu dünyada? Bu meseleler üzerine uzun uzun konuşmak mümkün. Kim bilir, belki o zaman ben de bu söylediğim sözden vazgeçerim. Ama zaman zaman ben de kendimi mesut sansam ne çıkar? Büyük saadetlerden hiçbir vakit nasibim olmayacağına göre bunlarla avunayım bari."

diyor  Orhan Veli..Bu  soğuk mart ayında  yazıma böyle  başlayayım istedim.  Hala  battaniye  altlarında  oturuyoruz,  sıcak  içecekler  içip,  ısınmaya  çalışıyoruz.  Güneş  arasıra  kendini  gösterse de  tam  olarak  ortaya  çıkmadı henüz.
Bir an  önce  bahar  gelsin,  bahçem  canlansın  istiyorum.  Bu yüzden  bahçe temizliğine  bu yıl erkenden başladım. Koca  bahçeyi  kendim  temizleyemezdim. Yardım alarak  tüm toprak temizlendi.







                                               biraz bahar gerekiyor allahım ben hiç iyi değilim
                                               biraz çağla birkaç erguvan gerekiyor..


İsmail  Kılıçarslan  Sabah adlı  şiirinde  böyle  diyor...Ve  bu  ne kadar  çok hissettiklerime  tercüman..Bir an  önce  güneş  çıksın,  yağmurlar  bitsin,  hava  ısınsın  istiyorum  ama  daha  çok  erken.  Martın  ortalarındayız ve  nisanın bile  bitmesi  lazım bunun için.  Bahçemdeki  bitkilere   bakıyorum.  Üzerlerinde   yağmur   damlaları  duruyor  daha.  Doğa  canlanmaya  başlamadı  bile..




Yalnızca  küçük  erik  ağacımız  tomurcuklandı.  Mutfak  camıma  kadar  ulaştı bu yıl.  Öyle  mutluluk  verici ki  bu.  En çok  istediğim şeydi  çünkü,  mutfak  camımın  önünde  ağaç olsun.  Yakında  camdan  görüntüsünü de  fotoğraflayacağım,  biraz  daha   çiçeklensin  diye  bekliyorum...




Bahçem de  şu sıralar  fazla  bitki yok.  Yalnızca  toprak  havalandırıldı.  




Ağaçlarım  çıplak.  Mor salkım sopalar  halinde  duruyor.  Bugün  biraz  güneş açtı  ve  hava  düne  göre
ılık.  Daha marttayız  ama  cemreler de düştü ya az kaldı  :))



Cuma Geldi

                                   Evet cuma geldi, yorgunluk da geldi hatta günlerdir süren baş ağrılarım da geldi. Bu hafta oldukça olums...