9 Kasım 2012 Cuma

Madam Bovary ve Sisi

                                           Viyana  gezisi   sırasında  Sisi 'den  etkilenmemek  elde  değil.  Heryerde  onu  görüyorsunuz  ve  hayatını  merak ediyorsunuz.  Kısa bir  araştırma  sonucu , asıl  adı  Elisabeth   olan Sisi'nin    Bavaria prensesi  olduğu,  kuzeni  Avusturya  veliaht  prensi  Franz  Joseph  ile  evlendiğini  öğrendim.  Franz  Joseph aslında  Sisi' nin  ablası  ile  evlenmesi  umulurken kalbini   Sisi'ye   kaptırıp  ,  16  yaşında  onunla  evlenmiş..


                                             


                              Sophie, Gisela ve veliaht prens Rudolf’u dünyaya getirir arka arkaya Sisi... Fakat aşkları uzun sürmez... Eşiyle olan anlaşmazlıkları ve saray yaşamının baskısı Sisi’yi melankonik bir ruh haline sürükler... Saray hayatına bir türlü uyumlu olamayan Sisi seramonilerden nefret eder, özgürlükçü düşünceleri ise kraliyet ailesinin hiç işine gelmez ama o yine de düşüncelerinden vazgeçmez. Herkesi güzelliği ve zerafeti ile büyülerken iç dünyasında sürekli huzursuz ve gergindir...
                                     1860’da veba hastalığına yakalanır... Bu hastalık çeşitli ülkeleri ziyaretine de vesile olur ; Macaristan’a yerleşir; burada politikaya merak salar... Saray eşrafı Sisi’nin sağlık sorunları nedeniyle saraydan uzaklaştığını anlatsa da; birkaç yıl sonra tekrar saraya döndüğünde her harekete kafa tutan biri olup çıkmıştır artık... Kendine güveni zaman geçtikçe artan Sisi oğluna soylu öğretmen tutmak yerine halktan birilerini eğitimci olarak seçer; tabi bu da saray eşrafının hiç hoşuna gitmez, zaten sarayın isyankar olarak tanımladığı Sisi bu hareketiyle iyice göza batar...


                                                                 
     

              
                                        Avrupa’nın en güzel kadını en büyük politik zaferlerinden birini Franz Joseph’in 1867 Macaristan Krallığı ile alır... Artık o Avusturya-Macaristan imparatoriçesidir... 10 ay sonra en küçük kızı Marie Valerie’yi dünyaya getirir ve onu Macar kültürüne göre büyütür..
                                        Aslında politik kimliğinden ziyade tüm Avrupa’ya yayılan güzelliği ile tanırır Sisi... Zayıflığı ve her gün saatlerce bakım gerektiren ayaklarına kadar uzattığı siyah saçları ile ihtişam saçar etrafına; saçlarının kölesidir adeta... 1889 da sevgilisi Marie Vetsera ile birlikte intihar eden oğlu Rudolf’un ölümü onu saray yaşamından iyice uzaklaştırır, sürekli ata binmeye ve spor yapmaya başlar... Güzelliğini ve kilosunu korumak için şiddetli diyet programları uygular hatta günde 1 portakal yediği bile olur..Eylül 1898’deki İsviçre ziyaretinde Cenevre'de Luigi Lucheni adlı bir anarşist tarafından bıçaklanarak öldürülür... Suikaste kurban gitmesi halk gözünde onu bir kahraman yapmıştır..
                                  Sisi'nin  hayatı  hakkında  öğrendiklerim  işte  bunlar.  Nedense  eve  döndüğümüzde  de  onu  düşünürken  buldum  kendimi.  Geçenlerde  Hayalkahvem   ile  konuşurken  bana  ''   Viyana' da  iki  günden  fazla  kalınmaz denir.  Eğer  ruhundan  hoşnut  değilsen  önce  ihtişamıyla  seni etkiler,  sonra  ruhunu  ele  geçirir  ''   demişti.  Belki de  Sisi  tarafından  ele geçirilmiştim.  Bu  geziye  eşdeğer  zamanda  Nurullah Ataç’ın deyimiyle   “asi ve hastalıklı”   Gustave Flaubert’in değerli eserlerinden biri olan “Madame Bovary''  okuyordum  .
 
 
                                             
                                                   
 
                                               
                                   Döneminde kitaba karşı düşünceler oluşmuştu. Karşı çıkılmasının sebeplerinden biri, E. Bovary’nin davranışları ve gayrimeşru ilişkileridir. Bir diğeri ise, kocası Charles Bovary ile olan evliliğinde daha baskın olan tarafın kendisi, Bayan Bovary olmasıdır. Bu özelliklerden dolayı G. Flaubert’in peşini eleştirmenler bırakmamış, çok sayıda suçlamalara maruz kalmıştır. 1829’da kurulmuş “Revue de Paris” adlı bir edebiyat dergisinde ilk kez yayınlanan “Madame Bovary”, toplum ahlakına ve dini duygularına hakaret ettiği gerekçesiyle toplatılıp yasaklanmış, fakat daha sonra bu yasak kaldırılmıştır.
                                   Madam  Bovary 'i  daha  yeni  okumam  ayıp biliyorum  ama  bu  iki kadının -  biri  gerçek, diğeri  hayali-  hayatımda  kesişme  noktaları  böyle.  İkisi  de  küçük  yaşta  evlilik  yapıp,  evlilik  denilen kurumda  mutsuz olmuş.  İkisi  de  kendine  önem  vermiş,  hayalinde ki  aşkları  aramış,  kaynanasıyla  kavga  etmiş,  kocaları  benzer  özellikler  göstermiş,  çocukluklarını  okudukları  kitaplar  belirlemiş..Bilmiyorum  ama  benzerlikler  bulduğumdanmıdır,  aynı  zamanlarda  karşılaştığımdan mıdır,  sanki  ikisi  tek.  Gerçi  biri  taşra  kadını,  daha  yükseklerde  olmanın  hayalleri  içinde. Diğerinin olduğu  durumu  özlüyor.  Sonları  aynı olmasa  da  ,  trajik. 
                                   Bir  de  ikisi  hakkında  filmler  var.  Sisi  için  1955  yılında  bir film  çekildi  ve  Romy  Schneider  canlandırdı  Sisi'yi..
 
 
                                      
 
 
 
                   Gelelim  Madam  Bovary' e..  Onun  hakkında  da  çekilmiş  dolu  film  var.  Ben tabi ki  en eskisini  tavsiye ediyorum.  1934'te Jean Renoir tarafından, 1949'da Vincente Minelli tarafından filme alınmıştı. Siyah- beyaz  filmsever  olarak   önerim  bunlar  olacak..
                                   1949 yılında MGM tarafından Vincente Minelli yönetiminde  Jeninifer Jones’un başrolünü, yardımcı rolleri ise Lames Mason, Van Heflin, Louis Jourdan ve Gene Lockhart’ın paylaştığı filmdir.
 


                                           

1991 yılında Claude Chabrol İsabelle Huppert’ın başrolunü üstlendiği kendi versiyonunu yapmıştır.

                                          
                            


                        Gustave Flaubert`e Madame Bovary`i yazarken kimi örnek aldığı sorulduğunda her ne kadar “Madame Bovary benim!” diye yanıt verse de bir başka iddiaya göre roman aslında doktor bir arkadaşının başından geçen trajik hikayeyi anlatır.
Son  olarak  Emma’nın Leon ile buluştuğunda mutluluktan söylediği Lamartine’e ait Göl adlı şiirini  paylaşmak  istiyorum :

 

Ebedî gecesinde bu dönüşsüz seferin
Hep başka sahillere doğru sürüklenen biz
Zaman adlı denizde bir gün, bir lâhza için
Demirleyemez miyiz?
Ey göl, henüz aradan bir sene geçti ancak,
Seyrine doymadığı o canım su yanında
Bir gün onu üstünde gördüğün şu taşa, bak.
Oturdum tek başıma!
Altında bu kayanın yine böyle inlerdin;
Yine böyle çarpardı dalgaların bu yara,
Ve böyle serpilirdi rüzgârla köpüklerin
O güzel ayaklara
Ey göl, hatırında mı? Bir gece sükût derin,
Çıt yoktu su üstünde gök altında, uzakta
Suları usul usul yaran kürekçilerin
Gürültüsünden başka.
Birden şu yeryüzünün bilmediği bir nefes
Büyülenmiş sahilin yankısıyla inledi.
Sular kulak kesildi, o hayran olduğum ses
Şu sözleri söyledi:
“Zaman, dur artık bahtiyar saatler, siz
Akmaz olunuz artık!
En güzel günümüzün tadalım o süreksiz
Hazlarını azıcık!
“Ne kadar talihsizler size yalvarır hergün,
Hep onlar için akın;
Günler ile birlikte dertlerini götürün,
Mesutları bırakın.
Nafile, isteyişim geçen saniyeleri;
Akıp gidiyor zaman;
Geceye:”daha yavaş” deyişim boş; tan yeri
Ağaracak birazdan.
“Sevişmek! hep sevişmek! akıp giden saatin
Kadrini bilmeliyiz!
İnsan için liman yok, sahil yok zaman için,
O geçer, biz göçeriz!”
Kıskanç zaman, kabil mi sevginin kucak kucak
Bize zevki sunduğu sarhoş edici anlar,
Kabil mi uzaklara uçup gitsin çabucak
Matem günleri kadar?
Nasıl olur kalmasın bir iz avucumuzda?
Nasıl yok olur her şey büsbütün silinerek?
Demek vefasız zaman o demleri bir daha
Geri getirmeyecek?
Loş uçurumlar: mazi, boşluklar, sonrasızlık,
Acaba neylersiniz yuttuğunuz günleri?
Alıp götürdüğünüz derin hazları artık
Vermez misiniz geri?
Ey göl! Dilsiz kayalar! Mağralar, kuytu orman!
Siz ki zaman esirger, tazeler havasını,
Ne olur, ey tabiat o günlerin saklasan
Bari hâtırasını!
Sakin demlerde olsun, deli rüzgârda olsun,
Güzel göl etrafını süsleyen oyalarda,
O kapkara camlarda, sularına upuzun
Dökülen kayalarda!
İster meltemlerinde, bir ürperişle esen,
Seslerde, ister uzak ister yakında olsun,
Yahut gümüş pullarla sular üstünde yüzen
Ay ışığında olsun!
Kuduran fırtınalar, sazlar bize dert yanan,
Meltemini dolduran kokular, hep beraber,
Ne varsa işitilen, görülen ve koklanan,
Desin ki:”Seviştiler!”

11 yorum:

  1. Nefisti,ne güzel anlatmışsın.

    YanıtlaSil
  2. 34 versiyonunu bulamadım filmin :( 91 olanı bi ilzemek istiyorum
    sisi'yi de izleyim o zaman
    <3

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. onu ben de satın alıp arşivime koymak istiyorum zaten..

      Sil
  3. 1949 diyecektim, 34 değil ^.^

    YanıtlaSil
  4. Sisi'yi annemle izlerdik küçükken. Öyle güzel kazınmış ki zihnime, aklıma hep çocukluğun somyalı, oturma odalı evlerini ve battaniye altında izlenen diğer filmlerini getirir;)

    YanıtlaSil
  5. ben de izlediğimi hatırlıyorum. hatta yeniden kızımla seyredeceğiz. o da müzesini gezince çok etkilendi. özellikle saçlarına...

    YanıtlaSil
  6. Buketcim, sayende viyanayı gezdik. umarım bizede görmek nasip olur. Annem bu aralar , viyana diye tutturdu. Sebebini daha iyi anlıyorum. Ayıp biliyorum ama ben de okumadım daha bu kitabı, evde bir tane hediye var ama çevirisi iyi değildir diye elime alamadım. Natali uyardı, ya iş bankası yayınlarının, ya da iletişim yayınlarının klasiklerinden başka okuyamam. :)

    YanıtlaSil
  7. Sisi Viyana'da her adımda karşımıza çıktı bizim de..
    Rehberimizin anlatımlarında,defalarca adı geçtiği için,ben de çok merak etmiştim detaylı hayat hikayesini Buket'cim:))

    Viyana'ya doyamadık biz bu yaz..Tekrar gelmek nasip olur inşallah! :))
    Sisi'yle ilgili kitap,film ne varsa edinmek isterim..
    Bu hırslı kadının hayat hikayesi herkesin ilgisini çekecektir..

    www.roomsgardens.blogspot.com

    YanıtlaSil
  8. sisinin filmini yıllar önce izlediğimde çok sevmiş ve etkilenmiştim.yıllar sonra da böyle bir yazıyla tekrar hatırladım ve etkilendim.ne güzel anlatmışsınız..sevgiler

    YanıtlaSil
  9. Ne güzel anlatmışsın ve bağlantılar kurmuşsun :)

    Benim de Sisi'nin hayatıyla ilgili çok dikkatimi çeken bir ayrıntıyı paylaşmak isterim. Güzelliğine çok düşkün olan Sisi, gelecek nesillere sadece genç ve güzel görünümünü aktarabilmek için otuzlu yaşlarından itibaren portrelerinin yapılmasını yasaklamış. Yani şuan sadece genç halinde nasıl göründüğünü biliyoruz, yaşlı halini kimse bilmiyor.

    YanıtlaSil

Cuma Geldi

                                   Evet cuma geldi, yorgunluk da geldi hatta günlerdir süren baş ağrılarım da geldi. Bu hafta oldukça olums...